Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

kusursuz tek'lik

Son günlerden birkaç vurgu ile devam edelim.

1.
Hükumet "ayrılıkçı terör örgütü" üyelerinin Müslümanlıktan çıkmış olduklarını kanıtlamak için; muhtemelen bir kaç itirafçının söyledikleri arasından cımbızla seçilen bir kaç örneği abartarak kullandı. Dağdakilerin, Ortadoğu halklarının eski inanışlarından olan Zerdüştlüğe döndüklerini ve ateşe taptıklarını; domuz eti yediklerini ve zorla diğerlerine yedirdiklerini; Allah'a 'İsmail' diye isim takıp alaya aldıklarını propaganda ettiler. Böylece 'tek dil' neyse de 'tek din'e zarar gelmemişti. Zaten tek olanın içinde isyan da olmazdı.

2.
Hükumetin baş ve yardımcı ağızları dileklerinin: "Tek millet, tek bayrak, tek din, tek devlet, (tek dil)" lafını sürçmeli-sürçmesiz tekrarlamakta bir beis görmediler. Tek'in içinde 'kusur' olmaz. Mermerin hası olur!

3.
Koalisyon ortaklarından 'gönüllülük'(!) üzerine kurulmuş yapının 'gazeteci' üyeleri bir kitap çıkardı. Son yılların büyük 'gazetecilik başarıları' ile bizi bizden alan iki gazetecinin yayınladığı kitaptan alıntılarla karşılaştım. Kitaba bakmış, ilgimi çeken yerleri göz ucuyla okumuştum. Kitapta yazılanların Aksiyon dergisinin oluşturduğu paranoyak-komplocu teorik dilin/yazıların üzerine kurulduğunu görebilirsiniz. Odatv kitaptan alıntılarla üzerine yaptığı haberi okumak ilginç bir çağrışım yaptı. Bütün Ergenekon davasının ana sanıklarının hiçbirisi Türk yada Müslüman değildi. Böylece tek'çilik bozulmuyordu. Hepsi memleketi sevmeyen kafir, ecnebi filandı:
"28 Şubat sürecinin ünlü aktörleri, perde önünde görünen isimleri gerçekten de oldukça tartışmalı soy kütüklerine, akrabalık ilişkilerine ya da bağlantılarına sahiplerdi. İzmir Bucalı Çevik Bir, gerçekten de Selanik kökenliydi ve köken itibarıyla Sabetaycıydı." (syf:254)
"28 Şubat'la birlikte başlayan dönemin en önemli isimlerinden ve ideologlarından İlhan Selçuk'un annesi Ermeni'ydi.(syf:254)
"Doğu Perinçek ise Erzincan'ın Apçağa köyündendi. Köyde bir zamanlar Ermeni Perinçoğulları yaşıyordu." (syf:254)
"Yalçın Küçük ise hem İbrani kökenliydi hem de dedesi vatana ihanetten yargılanmış, tescilli bir Fransız işbirlikçisiydi. Aynı zamanda Yaşar Büyükanıt'la da akrabaydı." (syf:254)
"Levent Göktaş ise baba tarafından Ermeni, anne tarafından Rum'du. (syf:254)
"Veli Küçük de iddialara göre Ermeni kökenliydi. Türk ordusunda Ermenice konuşabilen birkaç subaydan biriydi. Küçük'ün Ermenice bildiği subay arkadaşları tarafından da biliniyordu. Soranlara Ermeniceyi komşularından öğrendiğini söylüyordu. Oysa çocukluğunu geçirdiği köyde, resmi kayıtlara göre tek bir Ermeni bile yaşamıyordu. Osmanlı kayıtlarına göre ise Bilecik'in Türkmen köyü tamamen Ermeniler'in yaşadığı bir köydü." (syf:264)
(Kaynak: PİRUS - Devşirme Orduların Son Savaşı, Mehmet Baransu, Tuncay Opçin)
3. Rastgele baktığım çizgi romanlar arasından çıkan küçük bir kitapçığı aldım.

Kitapçık Yusuf Fehmi adından birisi tarafından yazılmış. II. Meşrutiyet ardından Fransa'da yayınlamış. Fehmimiz 17-18 yaşlarında Bağdat'tan bir gemi(!) ilen Fransa'ya kaçmış. Kafasında geriyi-geçmişi göremeyecek bir Fransa ve Cumhuriyet hayranlığı ile... Bu küçücük kitapçıkta hayranlığının komik yanlarını da anlatmış. Fransa'da Jön Türkler'in efsane lideri Ahmed Rıza ile tanışmasını ve Ahmed Rıza'ya önerisi ardından elçiliğe giderek karşı-casusluk yapmaya başlamış. Böylece muhbirleri, elçiliğe çalışan diğer kişileri ve İstanbul'dan haberleri kısa sürede Jön Türklere ulaştırabilecektir.

Ahmed Rıza'nın bilgisiyle hazırlanan raporları elçiliğe ulaştırmıştır. "Bu bilgilere göre, İstanbul'da bir Ermeni eylemi olacak, bunu da Jöntürklerin sultanı devirmeye yönelik bir hareketi izleyecekti." Fehmi yazılanların gerçekçi olması için istihbaratına hayalinden iki yerin adını yazmıştır. 26 Ağustos 1896 tarihinden verdiği bu iki yerden birisi olan Osmanlı bankası baskını gerçekleşir. Fehmi ünlenir, değerlenir. Elçilik iyi para verir.

Esas mesele bundan sonra başlar Fehmi artık elçilikte her yere girip çıkabilmekte, herkesle konuşabilmektedir. 15 Temmuz 1903'te Sultan'a yönelik Jöntürklerin başarısız bir suikast girişimi olur. Fehmi, Sultan'a hazırlanan raporu görür ve özetini Babıali'de bir sabah gazetesinde yayınlatır:
Bu rapor, "girişim"in, Jöntürklerin işi olduğunu kanıtlıyordu. Neo-Müslümanların bu ilk devrimci eylemi konusunda tek bir söz edilmemeye ve [Sultan'ın adamları] "tüm darbeyi, birkaç Ermeni'yle, olaya karışan bir yabancıya yükleme"ye karar verilmişti.
İlginçtir araları bozulduktan sonra Ahmed Rıza Yusuf Fehmi'yi: "Kendisine Jöntürk adını vermiş bir Rum." diye 'itham' edince Yusuf Fehmi'de kendini savunur.
Rıza ve okurlarını temin ederim ki ben Rumca tek bir kelime bilmeyen bir Osmanlı Kürt'ünün oğluyum. Bu kürt, aramızda bazılarının yaptığı gibi, yabancı legasyonlara sığınmak yerine Yıldız'la tek başına sürtüşmeyi göze aldı. Tek bir Ermeni ya da Rum'un olmadığı görevlerin üstesinden geldi (...)
Ama aslında Türkiye'yi sevmek ve Osmanlı olmak için sünnet olduğunu belirtir bir belge mi ibraz etmek gerekiyor?
Paris'te Türkler
-Casusluk ve Karşıcasusluk-
Yusuf Fehmi
Haz: Ergun Hiçyılmaz
Broy yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder